27 Ekim 2008 Pazartesi

Haiku Nedir?


1. Tarihçe

Japon söz sanatının 9-12. yüzyıllar arasında geldiği evrede dinsel ve kırsal temalar üzerinde yoğunlaşan ve 5-7-5-7-7 hece ölçüsünde yazılan koşuklar ortaya çıktığı görülür. Türkiye’de Yunus Emre’nin adında cisimleşmiş tasavvufi halk edebiyatının eşleniği gibidirler. Bunun adı Tanka’dır. Sıkça Tanka şölenleri düzenlenir, yarışmaları yapılır vs. Japon toplumuna eskiden beri hakim olan korporatist düşünce biçiminin de beslemesiyle bu tür yarışmalarda yavaş yavaş farklı bir tarz ortaya çıkar. 5-7-5-7-7 olan biçim, bir ozanın söylediği 5-7-5 ve ona katkı olarak başka bir ozanın söylediği 7-7’lik iki parçaya bölünür. Renga ortaya çıkmıştır. Artık Tanga yarışmaları değil Renga partileri revaçtadır. Zaman içinde Renga partilerine ozanlar “ceplerinde” hazır, başlatıcı 5-7-5 dizelerle gelmeye başlarlar. Hokku ya da Haiku başlıyordur artık. Tanka’dan Haiku’ya bu geçişte yapıdaki değişikliklerle birlikte, üslupta da bir takım değişiklikler olmuştur. Dinsel konular, yazarın kendi izlenimleri, imgeler, güçlü sözler terkedilmiş; yerini yalın gözle ve asilinden köylüsüne herkesin görebileceği, doğa ve günlük yaşamdaki belli bir anı yakalayıp ona işaret etme olarak tanımlanabilecek bir üslup almıştır.

2. Haiku Estetiği

Haiku bir şiir biçimi değil, bir algılama biçimi de değil, bir görme biçimidir. O, bir “an”ı, sıradan olaylar içinde bir “an”ı yakalayıp onun iç doğasına daha sonradan ve bir başkasıyla birlikte nüfuz ederek o “an”ı kalıcı bir “anı” olarak paylaşmayı hedefler. Deyim yerindeyse, “bak orada, şu anda ne oldu; ben gördüm/duydum/ dokundum/tattım/kokladım” der. Beş duyunun dışına çıkan, antropomorfizmin dolayımlarından geçen, yorumlama içeren, kendini anlatan bir tür değildir haiku. İmgeye bile çok az başvurulduğu görülür. Çünkü bu tür dolayımların başka biriyle paylaşımı azalttığı ve giderek engellediği düşünülür. “Göster, ama sakın söyleme!” Kural budur. Ve karşındaki de bu yalın anlatımdan esinlenerek o yalın anlatımı başka bir yalın anlatımla yeniden anlatabilme gücüne sahip olmalıdır.

3. Haiku Yapısı

Haiku, yapısal olarak 2 asimetrik parçadan oluşur denebilir. Bir durumu işaret eden ilk dize, ve onunla ilintilendirilecek başka bir durumu işaret eden ve genelde iki dizeden oluşan ardılı. Bu formda ilk dize ile son ikisi arasında bir tür iletişim, çağrışım, titreşim vb. diye adlandırılabilecek bir tür ilişki vardır ve deyim yerindeyse bu tür bir rezonans ne kadar güçlüyse haiku o kadar “iyi” addedilir. Japonya’da ortaya çıktığı şekliyle haikuda, ilk dizenin mevsimsel bir tanım içeren veya onu ima eden cümle(cik) olması esastır. Genelde kabul gören başka bir esasa göre, “iyi” haikuya sözcük eklemek, çıkarmak, herhangi bir sözcüğün yerini değiştirmek mümkün değildir. Yani “iyi” haiku, sağlam bir betonarme yapı gibi olmalıdır.

Mehmet Kılıç'ın Haiku tanımı.


Haiku bir görme biçimidir. Dünyayı sözcüklerle görebilmenin biçimi. Sözcüklerle bu görülenin resmedilmesidir haiku. Ama süslü sözcüklere ihtiyaç duymaz, akıp giden doğanın içindeki yalınlığın şaşırtıcılığıdır haiku’yu konuşturan. İlkel komünal gelenekli Japon toplumunun içinden çıkmıştır yani doğadan henüz uzaklaşmamış, bir toplumun söyleyiş biçimi. Tek nefeste söyleyebilecekleri söyler haiku, hareket halindeki bir anın hareketli resmi, sözcüklerle resmedilmiş yalın bir andır.

Eski havuz ya
Kurbağa atlayıverir
Suyun sesine
(*)

Yalın bir anın öncesini ve sonrasını tek bir sözcükten resimde dile getirir haiku, suya atlayacak olan kurbağa ile atladıktan sonraki andaki kurbağayı aynı solukta birleştirir yani sözcüklerle hareketli bir anı resmeder. Eski havuzun kenarında duran kurbağa birden suya atlar ve bizim görüp görebildiğimiz atlayışı kurbağanın ve duyup duyabildiğimiz suyun sesi.

Tek bir solukta dile getirilebilecek en kısa ama en derin anlamı içerir haiku. Haiku bizim şaşıran yanlarımızı törpüleyen yaşama karşı nükteli bir tehdittir. Haiku bizi o anda fark edilen, yalınlığın içerisindeki çelişkiyi ya da benzerliği ya da bize unutturulan ayrıntıları görmesiyle, olağanlaşmaya meyilli beyinlerimize hınzırca bir çimdik atar. Yani nüktelidir haiku, sanki daima yaşamın içinde ölüme yer arar. Yani değişeni, değişmesi gerekeni çok yalın sözcüklerle, çok bildiğimiz anlamlarla yapar ama unuttuklarımız birden karşımıza çıkarabilir.

Vazonun içindeki
Kır çiçeklerine
Gelmedi bahar

Haiku doğadan bakmaktır. Haiku, doğanın tarafını tutmaktır. İnsan Toplumunun; doğa ile olan dengesinin, eşdeğerliliğinin; azgınlaşmış bir üretim ile evrensel ölçülerde bozulduğu çağımızda hiçbirimiz doğanın gözünden bakmayı başaramıyoruz. Ve tanrılaştırılmış teknik üretici güce, paradan seccadelerde tapınırken, sıyrılıp da kendimizden kendimizi göremiyoruz. İşte bizim yapmak istediğimiz Haiku, doğadan bakarak, doğanın öz çocuğu olan insanın nasıl kendinden ve komün geleneklerinden uzaklaştığını ve bize olağan diye yutturulan her olayın olağan olmadığını nükteli bir söyleyişle, doğanın yalınlığı ve gerçekliği içerisinden bakarak hatırlatan haikudur.

Yaralı bir serçe
Üzerinde toprağın-
Filistinli çocuk

Olaylara olan tepkilerimiz yazmak yerine, iyi bir haiku’da tepkilerimize yol açan (neden olan) şeyleri yazarız. Bu yolla okuyucu bizim hissettiğimiz duygunun aynısını biz duygularımızı anlatmamış olsak da yaşar.

İyi bir haikunun iki öğesi ilk bakışta ilişkisiz gibi gözükebilir. Fakat okuyucu üzerinde yeterince durursa bir yankılanma farkedecektir. İki unsur arasındaki ilişki farkedildiğinde işte bu denilen bir an yada bir kıvılcım hissedilir. Bir haiku yazarının görevi bu kıvılcımı şiirin içermesini sağlamaktadır.

Alacakaranlık -
Geceyi çağıran
Kargalar

(*) Matsuo Basho'nun ünlü Haiku'su...

Anıl ENGİN